Çivi yazısı ile yazılmış tabletlerin (kil levhaların) metinleri 1950 yılından başlayarak, Georgies Dossin tarafından Louvre Müzesi haberlerinde seriler halinde yayımlandı.
Yirmiden fazla metinde turukku şeklinde okunmuş boy adı vardı.
Bu adın Türklerle ilgili olduğunu ilk kez söyleyen H. Z. Koşay iki tablette turukku sözü olan satırı belgelemiş ve 1982 yılında Bükreş’te bir bilimsel bültende yayınlamıştır.
1989 yılında S. Bayram, turukku sözü olan daha 11 tablet olduğunu kaydetmiştir.
Azerbaycan tarihçilerinden Z. Yampolski, Yusif Yusifov, S. Əlyarov (1996) da Asur metinlerinde geçen turukku veya turukki boyunu Türk saymış ve bu adın çeşitli zamanlarda ve çeşitli dilli yazılarda türük//török//turuk//türki şeklinde kullanıldığını kaydetmişler.
“Gut”lar, M.Ö. 2400 yılları civarında Sümer ülkesine gelip Akad krallığına son vermiş ve bir krallık kurup 150 yıl kadar hüküm sürmüşlerdir. Sümer (Kenger) çiviyazılı metinlerine göre bunların 12 tane kralları vardır.
Turukku, Türki, Kuman, Subar devletleri MÖ 2500 ler
Bunlardan 4 tanesi kendi zamanlarında yazılan Sumer belgelerinde, diğer 8 tanesi ise kral listelerinde mevcut. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde 1937 yılında Sümeroloji profesörü olan Benno Landsberger ve aynı fakültede Türkolog olan von Gobain, kral adları üzerinde çalışarak Gut/Kut krallarından 10 tanesinin isminin Türkçe olduğunu kanıtlamıştır.
Bu kral adları şöyledir:
1) Yarlagan,
2) Tirigan,
3) Şarlak veya Çarlak,
4) Lasirap veya Laşirap,
5) Elulummeş,
6) İnimabakeş,
7) Nikillagap,
8) İngişi veya İnkuşu,
9) İgeşuaş,
10) İbate veya İbati
Landsberger,1937 yılında toplanan ikinci tarih kongresinde sunduğu bildiride bunları açıklamıştır. Bunlardan Yarlagan, bağışlayan anlamında. Yunus Emre'nin şiirlerinde Yarlığa kelimesi çokca geçmektedir. Tirigan, Türkçedeki “tiriga” kelimesini hatırlatıyor: diri, canlı, güçlü anlamında. Türkçede “-agan”, “-egen” ekleri, isimlerden sıfat yapıyor. Tirigan=kuvvetli, güçlü olan. Sumercede aynı anlamda “dirig” keimesi var. Elulumeş, (İlalmış) ülkeyi büyük yapmış, anlamında. Şarlak, çarlak ise Türkçede kanatlı hayvan anlamına geliyor. Anadolu’da şelalelere “şarlak” deniyormuş. Landsberger’in bu tespitlerinden sonra yapılan başka çalışmalarda da Türkçe ile ilişkili kelime ve ekler bulunmuştur. Gut/Kut’lar, Babil Kralı Hammurabi zamanında da ortaya çıkmışlardır (M.Ö. 1750). Gutlar; Subarlar, Turukkular birleşerek Hammurabi ile savaşmışlardır.
Bu noktada Prof. Dr. A. Haluk Çay’ın yorumlarına yer verelim:
“M.Ö. 2350-2150 yılları arasında Mezopotamya’da büyük bir devlet kurmuş olan Akad hükümdarlarından Naram Sin’e ait “Mücadelenin kralı” anlamında “Şartamhari metni” olarak bilinen yazılı kaynak Anadolu’daki Türk varlığı bakımından oldukça önemli bilgileri ihtiva etmektedir.”
“Bu belgenin üç kopyası olup, ilki Mezopotamya’da Babil’de, ikinci Mısır’da Tel el-Amama’da, üçüncüsü ise Anadolu’da Hattuşaş’ta (Boğazköy) ortaya çıkarılmıştır. Hattuşaş arşivinde “Kbo-III, 13″ sıra numarası ile tesbit edilmiş olan bu yazılı belge Hitit (M.Ö. 1750-1200) çivi yazısıyla, Akadça orijinalinden kopya edilerek taşa kazınmıştır.”
“H.G. Gütebock tarafından deşifre edilen bu belge, Anadolu hakkında ilk tarihi bilgileri vermesi bakımından çok kıymetlidir. Bu tarihi belgede, Akad Kralı Naram-Sin’e karşı 17 Anadolu kralının güçlerini birleştirerek harekete geçtikleri ancak yenik düştükleri anlatılmaktadır.
Akad Kralı Naram-Sin tarafından yazdırılan bu tablette, Akad Kralı kendisine karşı ayaklanan 17 şehir devletinin (Sümerlerden kalan) adlarını verirken Hatti Kralı ile birlikte, bu ittifakta Türki Kralı İlşu-Nail ismini de belirtmektedir. M.Ö. 2250’li yıllarda; hem de Türk adıyla Anadolu’da bir devlet olduğunun kanıtı olan bu yazıtın 15. satırında geçen bu ifade; Türklerin milattan önce bile Anadolu’da bulunduğu tezini doğruluyor.
Bu belgenin 2 önemli noktası vardır.
1- İlk Türk adıyla kurulan devlet, Göktürk Devleti değildir.
2- Türkler Anadolu’da en az 4500 yıldır vardırlar. Sümerce-Türkçe arasındaki yüzlerce ortak kelimeyi delil kabul etmeyenler için bile; M.Ö. 2250’lerde, Anadolu’da bir Türk devletinin varlığı belgelidir. İşin bir diğer ilginç yanı, bu Naram-Sin’in Hz. İbrahim döneminde yaşayan Kral Nemrut olduğuna dair söylentilerdir.
Önce Sümerlerin, daha sonra da Asurlular ve Babillerin egemenliğinde kalan Mari şehri, bugünkü Suriye sınırları içerisindeki Tell Hariri kentidir.
Bugün Louvre Müzesi’nde sergilenen Akadca yazılmış bu tabletlerin metinleri Fransızca tercümeleriyle birlikte Georges Dossin tarafından 1950 yılından itibaren yayınlanmaya başlanmıştır.
Dört cilt halinde yayınlanan bu Mari tabletlerinin 13 tanesinde toplam 22 defa “Turuku”, “Turukku”, “Turukki, ve “Turuk” biçiminde bir kavim adı geçmektedir.
Bu tabletlere şöyle birkaç örnek vermek mümkündür:
16 numaralı tablet : “…Uyuyanları uyandıran ve uyandırdıklarına hiç tayın vermeyen Turukkular gibi yapacağız”.
21 numaralı tablet : “…Bu akından beri Turukkular’ın sayısı fazla görünmüyor. Fakat artabilir. Onlar gelmeye devam edecekler.”
22 numaralı tablet : “…Bana yazdığın Turukkular’la ilgili haberler değişti.”
23 numaralı tablet : “… Bana Turukkular hakkında yazmıştın. Turukkular’ın çıkış hareketinde bulundukları gün çok meşgul olduğumdan sana haber veremedim.”
87 numaralı tablet : “…Kral bana herşeyden önce, Turukkular’ın hücum ettiklerini, Nithim’i kuşattıklarını yazdı.”
MÖ 1500 ler ve sonrasında Mezopotamya ve kuzeyindeki Türk kabileleri kafkaslara ve Orta Asya'ya doğru göçmeye başladılar. Baykal gölünün doğusunda ki tanrı dağlarının doğu ucu elmalık (yablaka) dağlarına kadar yayıldılar, Orhun ve İrtiş nehirlerinin suladığı Ötüken Ormanlarını merkez yaptılar. Kök Türk Alfabesi Türklerin bir diğer alfabesi olan Kök Türk (Orhun) alfabesi 38 harften oluşmaktadır. Bunlardan 4’ü ünlü, 31’i ünsüz ve 3’ü çift ünsüz sesler için kullanılır. Ünlüler için kullanılan harflerin her biri ikişer ünlüyü karşılamaktadır. Ünsüzler için kullanılan harflerden 20’si kalın ve ince sesler için ayrı ayrıdır. 7’si kalınlık-incelik bakımından nötr harflerdir. 4’ise çoğunlukla ünlü-ünsüz veya ünsüz-ünlü değerindedir. ( ık-kı, ok-ku gibi) Kök Türk alfabesindeki ünlülerin azlığı, ünsüzlerin çeşitliliğiyle telafi edilmiştir. Ünsüz harflerin kalın veya ince biçimlerine göre ünlü harflerin karşıladığı ses belirlenmiştir. Bu sayede kalın ve ince ünlüler birbirine karışmamaktadır. Ancak ünlü harflerin geniş ve dar karşılıkları karışmaktadır. “Kül Tigin” veya Köl Tigin” şeklinde okunmasının sebebi budur.Kızıl, Tuva daki Kök Türk alfabesinin ilk örneği
Kök Türk alfabesinin işaretlerinin çok olmasının sebebi, harflerinden çok heceleri karşıladığı içindir. Kök Türk alfabesinin yazılışı ve okunuşu ise Latin alfabesinin aksine sağdan sola doğrudur.Tengri (Tanrı) kelimesinin yazılışı
??: ????: ??: ??????: ???????
Kutadgu Bilig, uygur alfabesi ile yazılmış hali
Uygur alfabesinin Arap alfabesine benzerliği sadece ünlülerin kullanımıyla sınırlı kalmamıştır. Harflerin kelimenin başında, sonunda, ortasında farklı yazılması ve metinlerin sağdan sola doğru yazılıp okunması diğer benzerlik gösteren hususlardır. Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul fethinden sonra çeşitli devletlere fetihnameler göndermiştir. Bunlardan birisi de Uygur Alfabesi ile yazılmıştır. Arap ( Osmanlıca) Alfabesi Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra dile dini kavramlar hızla girmeye başlamıştır. Bu dini kavramların telaffuzu ve doğru yazılışı hususunda ayrılıkları önlemek için Arap alfabesine Karahanlılar döneminde geçilmiştir. Arap alfabesinde bulunan 28 harf, Türkçe’nin ses özelliklerini tam karşılamadığı için dilimize uygun eklemeler yapılarak 31-36 harfle kullanılmıştır. Arap alfabesinde bulunmayan ç, p, j gibi sesleri karşılayan harfler eklenmiştir. Arap alfabesi sağdan sola doğru yazılmaktadır.Kril alfabesiyle Özbekçe bir metin
Latin Alfabesi Arap alfabesinin Türkçe’nin yapısına uymaması Latin alfabesine geçişin önemli nedenlerindendir. Arap alfabesi ünsüz harfler üzerine kuruludur. Ancak Türkçe ünlü harflerin ön planda olduğu bir dildir. İlk Türkçe metinlerden günümüz metinlerine kadar kalınlık-incelik uyumuna uyan kelimeler kullanılmıştır. Ayrıca Arap alfabesinin farklı şekillerde telaffuzu, kelimelerin bağlama göre okunması, Türkçede tek bir sesi karşılayan birden fazla harfin bulunması önemli nedenlerdendir. Latin alfabesi temel alınarak hazırlanan günümüz Türk alfabesi, 1 Kasım 1928’te kullanılmaya başlanmıştır. Bu alfabede 21’i ünsüz 8’i ünlü olmak suretiyle 29 harf bulunmaktadır. Latin alfabesinde bulunmayan Türk dilinin yapısına uygun “ç, ş, ğ, ö, ü”, harfleri eklenmiştir. Bununla birlikte Latin alfabesinde bulunan “I-i” harfinin yanında “ı” ve “İ” şekilleri de kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca dilimize uygun olmayan “q x, w” Latin harfleri de kullanılmamıştır. Günümüz Türk alfabesi soldan sağa doğru yazılmaktadır. Türkçenin özelliklerine uygun hazırlanan bu alfabede telaffuz sorunu ortadan kalkmış ve günümüz formunu almıştır.