Libya 1553'te
Turgut Reis tarafından fethedildi. 1611 yılına kadar, paşalar tarafından yönetildi. 1611 yılında dayılık sistemi geldi.
Dayılar daha çok yarı bağımsız hareket ediyorlardı. Dayılar birer devlet başkanı gibi başka devletlerle ikili antlaşmalar bile yapabiliyorlardı. 19. yüzyıl başlarında Libya'daki dayılar da Tunus ve Cezayir dayıları gibi Akdeniz'de Amerika Birleşik Devletleri ile mücadele etmiştir. Osmanlılar 1835 yılında Libya'daki kontrolü yeniden sağlayarak burayı merkezi yönetime bağladılar.
Adnan Menderes Libya ziyaretinde Turgut Reis'in türbesinde Fatiha okurken
1830’da Cezayir’i işgal eden Fransızlar, 1881’de Tunus’a saldırdılar. İngilizler ise 1882’de Mısır’ı, 1898’de de Sudan’ı sömürgeleştirmişlerdi.
Sömürgeleştirilen Afrika
Sömürgecilik yarışında diğer Avrupalı devletlere nazaran geç kalan İtalyanlar ise Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da kalan son topraklarına saldırmayı planlıyorlardı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıfladığı dönemde, 1911'de İtalyanlar bölgeyi işgal ettiler.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olacak olan
Binbaşı Enver (Paşa),
Kût’ül Amâre zaferinin mimarı
Binbaşı Halil (Kut), sonradan
Kafkas İslâm Ordusu Komutanı ve Bakü fatihi olacak
Teğmen Nuri (Killigil), Cumhuriyetimizin kurucusu
Kolağası Mustafa Kemal (
Atatürk), Cumhuriyet devrinin Başbakanlarından
Binbaşı Ali Fethi (
Okyar),
Nuri Conker,
Ali Çetinkaya,
Hatib Ömer Naci ve Teşkilât-ı Mahsûsa’nın en önemli isimlerden olan
Süleyman Askerî Bey’den tutun
Kuşçubaşı Eşref’e kadar herkes oradadır.

Hatta yalnızca Türk subayları değil, İslâm dünyasının dört bir yanından çeşitli gönüllüler gelmiştir cepheye. Bu anlamda Müslümanlar arasındaki saygın konumlarıyla Libyalı Müslümanlara destek olmak için Fransızlara karşı Cezayir’deki direnişin sembolü hâline gelen Emir Abdülkadir el- Cezayiri’nin oğlu
Emir Ali Paşa, Tunuslu
Şeyh Salih Şerif es- Senûsî, yakın tarihimizin önemli kahramanlarından
Sudanlı Zenci Musa, Trablusgarp milletvekili
Ferhad Bey, Bingazi milletvekili
Ömer Mansur Paşa ve Cebel milletvekili
Süleyman el- Barunî gibi isimler koşmuştur cepheye.

Libya’daki Türk subaylarına en büyük destek
Şeyh Ahmet Şerif es- Senûsî’nin başında bulunduğu
Senûsîyye tarikatından gelmiştir. Şeyh Senûsî, İtalyanlara karşı mücadelede Türk subaylarına yardım etmiş ve yerel halkın teşkilatlandırılmasında oldukça önemli bir rol oynamıştır. Savaş sırasında Senûsî zaviyelerini ziyaret eden Enver Bey, çok sayıda gönüllü toplamayı başarmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında da mücadelesini sürdüren Şeyh Senûsî, 1918’de Enver Paşa tarafından İstanbul’a davet edilmiştir. Sirte’den hareketle bir Alman denizaltıyla Pola’ya gelen Şeyh Senûsî buradan da trenle İstanbul’a gelmiştir. Gelir gelmez yeni padişah
Sultan VI. Mehmet (Vahdeddin)’e Eyüp Sultan’da kılıç kuşatan
Şeyh Senûsî, daha sonra Anadolu’ya geçerek
Millî Mücadele’ye destek vermiştir.
Şeyh Senûsî Milli Mücadeleye bizzat destek vermişti
8 Ekim 1912’de Trablusgarp Savaşı’nı fırsat bilen Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ’ın birleşerek Osmanlı Devleti’ne savaş açması ise Libya’daki direnişin kaderini değiştirmiştir. Balkan Savaşı’nın başlaması ve 12 Ekim 1912’de Uşi Antlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte Türk subayları Libya topraklarından çekilmek zorunda kalırlar. Fakat Enver Bey, Libya’daki direnişin devam ettirilmesi noktasında karar alır.
Enver Paşa ve Mustafa Kemal
Trablusgarp Savaşı akabinde yapılan Uşi Antlaşması ile Libya'daki fiili Osmanlı hakimiyeti sona ermekle birlikte,
hukuken Osmanlı'ya bağlılığı benimsendi.

1918- 1922 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin desteğiyle Mısrata’da kurulan Trablusgarp Cumhuriyeti kısa ömürlü olsa da Libya tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Bu durum Türk- Libya ilişkilerinin ne kadar köklü bir geçmişe sahip olduğunun da en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Aynı şekilde Libya’da işgalci İtalyanlara karşı sergilediği destansı direnişle dünya çapında tarihî bir sembol isme dönüşen
Ömer Muhtar, 1911- 1912 Trablusgarp Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra mücadelesine hız kazandırmıştır. Daha önce Enver Bey’in komutasında da mücadele etmiş olan Ömer Muhtar, savaşlardaki başarılarından dolayı “Çöl Aslanı” ismiyle anılmış ve emrindeki Senûsîlerle birlikte 1931’e kadar ciddi bir direniş örneği sergilemiştir. Fakat İtalyan işgal kuvvetleri tarafından pusuya düşürülerek yakalanan Ömer Muhtar, 16 Eylül 1931’de idam edilmiştir.
Ömer Muhtar, idamından hemen önce
Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912), İtalya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Trablusgarp Savaşı sonunda imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşma İtalyan tarihinde
Trattato di Losanna yani
Lozan Antlaşması olarak geçmektedir. 'Ouchy' Lozan'ın bir semtidir. Türkiye tarihinde 23 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile anlam karışmasını önlemek için
Uşi (Ouchy) Antlaşması olarak anılmaktadır.
Uşi Antlaşması için Osmanlı ve İtalyan delegeler: (soldan sağa) Pietro Bertolini, Mehmet Nabi Bey, Guido Fusinato, Rumbeyoglu Fahreddin, Giuseppe Volpi.
Trablusgarp Savaşı devam ederken Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine, Osmanlı İmparatorluğu İtalya Krallığı'ndan barış istemek zorunda kaldı. Barış antlaşması, İsviçre'nin Lozan şehrinin Leman gölü kıyısında yer alan Uşi semtinde imzalandı. Yapılan antlaşma gereğince, Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir özerklik tanındı. Osmanlı İmparatorluğu, buradaki askerlerini geri çekecekti. Bu İtalya'ya, Trablusgarp ve Bingazi'yi serbestçe işgal edebilme fırsatını veriyordu.
Buna karşılık İtalya, elinde tuttuğu Rodos ve çevresindeki On İki Ada'yı bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu'na geri verecekti. Ancak adaların Osmanlı İmparatorluğu'na teslimi hiçbir zaman gerçekleşmedi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra da adalar Yunanistan'a verildi.
Uşi Antlaşmasının başlıca maddeleri şunlardı
:
1.) Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir özerklik tanındı. Trablusgarp ve Bingazi, yeni bir kanun ve özel düzenle yönetilecektir.
2.) Trablusgarp ve Bingazi'de Osmanlı Devleti'nin çıkarlarını, padişah adına naibü's-sultan olarak tayin edilen bir görevli koruyacak, dini ve adli işler, padişah tarafından seçilecek kadılar eliyle yürütülecekti. Kadı ve Naibü's-Sultan'ın maaşları, Osmanlı maliyesince ödenecekti.
3.) İtalya On iki Ada'yı geçici olarak elinde tutacak, Osmanlı İmparatorluğu Balkan Savaşlarında bu adaları savunamayacaktı.
Oniki ada
Özellikle Yunanistan'ın adaları işgal edebileceğinden korkulmuştur. Fakat İtalya II. Dünya Savaşını kaybedip adaları 1947'de Yunanistan'a devredene kadar elinde tutmuştur.
Enver Paşa'nın torunu Arzu Enver Eroğan ile Ömer Muhtar'ın oğlu Muhammed El Muhtar
Ömer Muhtar’ın oğlu
Muhammed Muhtar, 2011’de Türkiye’ye geldiğinde mücadele arkadaşı olan Enver Paşa’nın torunu
Arzu Enver Eroğan’la bir görüşme gerçekleştirmişti. Söz konusu görüşmede Muhammed Muhtar,
“Osmanlı döneminde Enver Paşa , Mustafa Kemal Paşa ve diğer bazı Osmanlı subaylarının Libya’ya gelerek İtalyanlara karşı kendilerine yardımcı olmalarını da unutmadıklarını ve Tobruk bölgesindeki bir yola Enver Paşa’nın isminin verildiğini” ifade etmiştir. Muhtar ayrıca,
“Ömer Muhtar ile İtalyanlara karşı savaşan Türklerden Enver Paşa vardır. Libyalı halkın hatırasında Enver Paşa’nın ismi hatıra olarak hep vardır” diyerek Libya’da İtalyanlara karşı yürütülen direniş sürecinde halkın Enver Paşa’yı hiçbir zaman unutmadığını da kaydetmiştir. Tarih boyunca Türklerle omuz omuza mücadele etmiş olan Libyalılar Türkiye’ye derin sevgi ve bağlılık duymaktalardı.

Nitekim
1947’de kurulan Hizbu’l-İttihadi Trablus-i Türki, yani Türk-Trablus Birliği Partisi; Türkiye’yle federatif olarak birleşmeyi talep ediyordu. 1951’de bağımsızlığını kazanan Libya’da,
Kral İdris Senûsî iktidara gelmesiyle birlikte söz konusu dönemde Türkiye’yle oldukça yakın ilişkiler tesis edilmiştir. İdris Senûsî, Türkiye’deki Libya asıllılardan devlet idarecileri talep etmiştir. Kral İdris’in yakın çalışma arkadaşlarından
Cemaleddin Başağa bunlardan bir tanesiydi. Ayrıca ülkenin ilk başbakanı da “Arap Kaymakam” adıyla maruf
Sadullah Koloğlu’ydu. Saygın tarihçilerimizden Dr. Orhan Koloğlu’nun babası olan Sadullah Bey, Derne doğumlu bir Kuloğlu olmakla birlikte Türkiye’de kaymakamlık ve valilik yapmış daha sonra ise Libya’da
başbakanlık görevini yerine getirmiştir.
Libya Başbakanlarından Sadullah Koloğlu
Libya'da ki Toplumsal Yapı
Aşiretler, Libya'da toplumsal yapının temel bileşenlerindendir. Muammer Kaddafi rejimi, siyasi ittifaklardan çok aşiretlerle yapılan ittifaklar üzerine inşa edilmişti. 17 Şubat 2011'de rejim karşıtı gösterilerin başlaması ve sonrasında çıkan çatışmalar sonunda Kaddafi iktidarının devrilmesiyle kurulmaya çalışılan demokratik sistem içerisinde de aşiretler hayati bir konumdalar.

Libya'da aşiretlerin kökeni, birinci derecede Araplara ve Berberilere dayanıyor. Ülkenin önde gelen aşiretleri şunlardır:
Varfalla (El Verfele): Libya'nın en büyük aşiretlerinden biridir. El Verfele aşireti Libya’nın askeri sahasındaki gelişmelerde etkili olan Araplaşmış Berberi bir aşirettir. Bu aşiret
52 kabilesi ve
bir milyon nüfusu ile Libya nüfusunun
altıda birini oluşturuyor. Bu aşiret Libya’nın güneyinde ve Trablus’un güneydoğusunda yer alan Fezzan (Fizan) bölgesinde yaşıyor. Aşiretin bazı kabileleri ise Sirte ve hatta Sebha’da barınıyor. El Verfele aşiretinin üyeleri ayrıca Libya’nın önemli petrol ve doğalgaz merkezlerinden biri olan ve Kaddafi’ye karşı kıyamın merkezi sayılan Bingazi’de de yaşıyor. Bu aşiretin bazı mensupları kendilerini Arap kökenli ve miladi 10. yüzyılda bu bölgeye gelen ve 16.yüzyıla kadar bu berberi aşireti bir Arap aşirete çeviren Hilaloğulları (
Beni Hilal) aşiretine mensup biliyor.
El Verfele aşireti Libya’da hemen hemen en siyasi aşiret sayılır. Kaddafi döneminde ordunun üst düzey komutanlarından çoğu bu aşirettendi. 1993 yılına kadar bu aşiret Kaddafi’nin en önemli taraftarlarından sayılırdı. 1993 yılında bu aşiretten orduda üst düzey bir komutan olan Hasan Eşkal suikastinden sonra aşirete mensup olan üst düzey subaylar Kaddafi’ye karşı bir nevi darbe girişiminde bulundular. Bundan sonra Kaddafi ile bu aşiretin arasındaki ilişkiler zayıflamaya başladı.
El Verfele aşireti 17 Şubat 2011 inkılabından sonraki gelişmelerde de önemli rol ifa etti. Aşiretin adamları Beni Velid, Sirte, Trablus ve Bingazi kentinlerinde hep birlikte inkılapçıların saflarına katılarak Kaddafi rejimine ağır darbe indirdi. Bu aşiret Libya’da islamcıların iktidarın başına geçmesine karşı çıkıyor.
Kadhafa: Muammer Kaddafi'nin de mensubu olduğu bu aşiretin üyeleri, Libya'nın orta kesimindeki Sebha ve Sirte kentlerinde yoğunlaşmıştır. 2011 öncesinde Libya'daki aşiretler içinde en ağır silahlara sahip olanlar, Kadhafa aşireti mensuplarıydı. Muammer Kaddafi, kendisini ve ailesini korumak için bu aşirete bel bağlamıştı. Bu aşiret Libya’da hükümetin temel yapısı üzerinde büyük nüfuzu vardı. Ancak Kaddafi devrildikten sonra bu aşiret el Ubeydat ve diğer bazı aşiretlerle birlikte radikal islamcılara karşı bir cephe oluşturdular. El Kerame adı ile anılan en önemli aşiret operasyonu Libya milli ordusu komutanı Halife Haftar’ın komutasında gerçekleşti.
Mağariha: Devrimden önce Libya'nın en ağır silahlı aşiretlerinden biriydi. Üyeleri ülkenin batısındaki el Şati (Kıyı) Vadisi'nde yaşar. Muammer Kaddafi’nin sağ kolu Abdullah Senusi ve Lockerbie Saldırısı'ndan hüküm giyen Abdulbasit Migrahi de Mağariha aşiretindendi. Bu aşiret şiddetle IŞİD ve El-Kaide bağlantılı radikal örgütlere karşıdır. Bu aşiret ayrıca Mısır ile mücadele çerçevesinde Zanatan aşireti ile ittifak içindedir.
Tarhuna: 60'ı aşkın alt aşiretten oluşuyor. Aşiret üyeleri, başkent Trablus'un güneybatısına yerleşmiştir. Trablus nüfusunun üçte biri, Tarhuna aşireti mensubudur.
Zintan: Fas, Tunus, Libya, Cezayir ve Moritanya’ya yayılan Berberilerin bazıları bu aşirete mensuptur. Aşiret üyeleri, Libya'da Batı Dağları bölgesindeki Zintan kentine toplanmıştır.
Tuareg: Sahra Çölü’nde yaşayan Berberi kökenli bu aşiretinin üyeleri, Mali, Nijer ve Cezayir gibi Afrika ülkelerine yayılmıştır. Libya'daki Tuaregler, ülkenin güneyindeki Ghat kentinde yaşıyorlar. Libya'daki sosyal hakları kısıtlı olan Tuaregler, zor şartlarda yaşıyorlar.
Beni Süleyman: Birkaç alt aşiretin birleşmesiyle oluşan Beni Süleyman aşiretinin üyeleri de Sirte ve Fizan'da yerleşiktir. Mısır, Tunus, Nijer ve Çad'da da üyeleri vardır.
Ubeyde, Braada, El Avakir: Bu aşiretlerin üyeleri Libya’nın doğusunda Yeşil Dağ bölgesinde yaşamaktadır. Geçmişte Libya İçişleri Bakanı olan, sonra muhalif saflara geçmesinin ardından öldürülen Abdülfettah Yunus da bu aşirete mensuptu.
Kuloğlu aşiretleri
Tarihi kaynaklarda geçen adıyla '
Kuloğlu' (Kouloughlis), Osmanlı döneminde sadece Libya'ya değil, Kuzey Afrika'ya (Cezayir, Tunus, Libya) gönderilen Osmanlı askerlerinin ailelerini ifade ediyor. Bunlara Osmanlı için savaşan Türk korsanlar da dahil. Zamanla yerli halktan kadınlarla evlenen Osmanlı askerlerinin soyundan gelenlere verilen Kuloğlu sıfatı 'Sultan'a hizmet edenlerin oğulları' anlamında kullanılıyor.

Bugün Libya'daki
13 aşiret kendilerini Kuloğlu olarak tanımlıyor: Yadar, al-Maqasba, al-Charaksa, al-Jahanat, al-Faratsa, al-Ramla, al-Daradfa, Ibad, al-Chawahda, al-Maqawba, Qarara, al-Zawabi ve al-Balabla aşiretleri.

Bu aşiretler 2011'de Kaddafi'nin devrilmesinde önemli rol oynadı ve bugün de Türkiye'nin bölgeye asker göndermesini destekleyen grupların başında geliyor. 2015'te bir dernek kuran Kuloğlu aşiretleri kendileri için 'Köroğlu' ismini tercih ettiklerini açıkladı. Dernek kuruluş amacını bölgede 'Osmanlı kültürel mirasını yaşatmak' olarak tanımlıyor.
Türk kökenli nüfus ne kadar?
Kuloğlu nüfusu ağırlıklı olarak Mısrata, Trablus, Zawiya, Derna ve Zliten ve Bingazi'de yaşıyor.

Libya'da bulunan Kuloğlu aşiretlerinin nüfusu 1936 sayımlarına göre yaklaşık 35 bin. Bu rakam o tarihteki Libya nüfusunun yüzde 4.7'sine tekabül ediyor. Bu nüfusun 25 bini Mısrata bölgesinde yaşıyordu.

Ancak Girit'tin Osmanlı'nın elinden çıkmasının ardından Türk nüfusun bir kısmının Libya'ya gelmesi, ülkedeki demografik yapıyı büyük oranda etkiledi. 1971 tarihli kayıtlara göre bu rakam yaklaşık 100 bindir. Son tahminlere göre
Libya'daki Türk kökenli nüfusun bir milyonu geçtiği sanılıyor (ülke nüfusu 6.6 milyon). Özellikle 500 bin nüfuslu
Mısrata'da yaklaşık
300 bin Türk kökenli yaşadığı tahmin ediliyor. Bu rakama Girit'ten gelen Türkler de dahil.
Libya konusuna, neden önemli olduğuna dair ve enerji denklemlerine de değinerek yarın tekrar devam edeceğiz...
Kaynak:
Al Jazeera
Euronews
Burak Enver
Mehmet Maksutoğlu
SETA raporları
ve ajanslar