Atmaca Füzesi, 250 km menzile ve noktasal hedef hassasiyetine sahip
Şu an karşılarındaki Türkiye'nin Osmanlı'dan daha güçlü olduğunu görmüyorlar mı? Milli ve ekonomik çıkarlarımıza kasdi saldırı durumunda başlarına geleceklerden haberleri mi yok? Milli füzelerimizin dakikalar içinde tüm Yunanistan'ı darmadağın edebileceğini, tüm hava ve deniz gücünü saatler içinde yok edebileceğimizi bilmiyorlar mı? Yeri gelince demokrasinin beşiği, hümanizmin koruyucusu rollerine de bürünüyorlar. Peki biraz eskiye bakalım, ne kadar insancıl imişler görelim, 1821 yılındaki ayaklanma ile başlayan Yunan bağımsızlık süreci, Mora Türklerinin modern Avrupa’nın gözleri önünde sistematik bir şekilde katledilmesiyle gelişmiştir. Görgü tanıklarının ifadesine göre, Yunan ayaklanması boyunca Mora’da yaşayan Türkler açısından açlık ve ölüm günlük yaşamın doğal bir parçası haline gelmişti. Yunanların Mora’nın merkezi Tripoliçe’de gerçekleştirdiği katliam ise, Türklerin tarihteki en büyük dramlardan birisidir. İsyana Rumlara destek için katılan ancak gördükleri vahşet karşısında irkilen bazı Avrupalı müelliflerin gözlemlerinden anlaşıldığı kadarıyla, Yunanların Türkler üzerinde işlediği vahşi cinayetler soykırım olarak adlandırılabilecek özellikler taşıyordu. Tükler sadece öldürülmekle kalmadı. Malvarlıkları ve vakıfları da yağmalandı, kültürel izleri ise sonsuza kadar silindi 199 yıl önce, Mora Yarımadası'nda 1821 yılında yapılan katliamlarda kaçabilen neredeyse hiç olmadı, soykırıma dönüştü, Mallarınızı, ziynetlerinizi ve paralarınızı bırakın gitmenize müsaade edelim denilerek aldatıldılar ve arkasından işkence, tecavüz ve sonrasında bebekten yaşlılara kadar hepsi öldürüldü. Navarin Katliamı Yunanistan'ın Osmanlı Devletine olan isyanı sırasında yaşanan katliam dizisinin bir parçası idi. Katliam 19 Ağustos 1821 günü Mora Yarımadası'ndaki Navarin şehrinde gerçekleşti ve şehrin yaklaşık 3000 kişilik Türk sakini katledildi. Şehrin Türk sakinleri, açlık yüzünden teslim olmayı önerdi. Yunanlar da bunun üzerine şehrin sakinlerini Mısır'a güvenli bir şekilde götürmeyi önerdi. Teslim olma işlemi bitince, Türkler şehirdeki tüm mallarını, tüm paralarını ve mücevherlerini Yunanlara teslim etti; fakat Yunanlar söz verdikleri güvenli yolculuğu gerçekleştirmeye niyetli değillerdi. Müzakere eden Yunanlardan biri olan Poniropoulos, yıllar sonra General Gordon'a teslim olma belgesinin Türklerdeki kopyasını yok ettiğini ve böylece geride böyle bir anlaşmaya ilişkin bir kanıt kalmadığını söyledi. 19 Ağustos 1821 günü kapılar açılınca, Yunanlar hemen içeriye hücum etti ve kaçabilen 160 kişi dışında 3000 kişilik tüm nüfusu öldürdü. Tarihçi George Finlay, Phrantzes adlı Yunan bir rahibin katliama tanıklık ettiğini söyledi ve onun anlattıklarından yola çıkarak aşağıdaki tanımı yaptı:Mermiler ve kılıçlarla yaralanmış kadınlar kaçmak umuduyla denize koştu, bu sırada kasten vuruldular. Kollarında bebekleri olan annelerin kıyafetleri çalındı ve tek gizlenme yeri olan denize koştular, suda çömelirken insan olmayan tüfekli askerler tarafından vuruldular. Yunanlar bebekleri annelerinin kollarından aldı ve kayalara vurdu. Üç ve dört yaşlarındaki çocuklar denize atılarak boğuldu. Katliam bittiğinde cesetler ya denize atıldı ya da sahile yığıldı ve bir salgın hastalık tehdidiyle karşı karşıya kalındı.Olayların başlamasından önce Yunanistan'da 50 000'e kadar Türk yaşamaktaydı. 1821 yazına gelindiğinde onların neredeyse tamamı öldürülmüş veya kaçmak zorunda bırakılmışlardı. Yunanistan Türkleri kendilerinden sonra çok az iz bıraktılar. Onlar ansızın ve tamamen 1821 yazında yok oldular. Bu yok oluş tüm dünyanın gözlerinden uzak oldu ve arkalarınca ağlanmadı. 20 binden fazla yaşlı, erkek, kadın, çocuk Türk; kendi komşuları Yunanlar tarafından birkaç hafta içinde öldürüldüler. Bu katliam acımasızca ve tereddütsüz hayata geçirildi... Tripoliçe Katliamı Yunan Savaşı'ndaki Tripoliçe kuşatması esnasında 23 Eylül 1821 günü şehrin düşmesi ile Müslümanların (Türk) ve Yahudilerin katledilme olaylarıdır. İngiliz asker ve tarihçi Thomas Gordon, katledilen sivillerin sayısını 8.000 olarak tahmin ederken, 8.000 de Osmanlı askerinin öldürüldüğünü belirtmektedir. J. M. Wagstaff ise 10.000 - 15.000 sivilin katledildiğini yazmıştır. Yunan tarihi üzerinde uzman olan tarihçi ve yazar William St. Clair öldürülen sivillerin sayısının 10.000 üzerinde olduğunu belirtmiştir. Katledilenlerin içinde kadınların da olduğu görülmüştür. İngiliz tarihçi Walter Alison Phillips, Tripoliçe katliamı hakkında: « Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabî tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis kapıdan hisara kadar atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri, yakınlardaki dağlarda sığır gibi doğrandı. » William St. Clair katliam sırasında Tripoliçe'de bulunan yabancı subayların gördüklerini böyle anlatmıştır: '10 bin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakladığı şüphe edilen tutsaklar işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateşin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu. Cumadan pazara kadar hava cığlık sesleriyle doluydu.... Bir Yunan 90 kişiyi öldürdüm diye övünüyordu. Yahudi topluluğu sistemli bir şekilde işkenceden geçirildi.... Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafından yere atıldılar sonra vuruldular.... Su kuyuları cesetlerle dolduruldu...' 'Yunanistan'daki Türkler arkalarında az iz bıraktılar. 1821 ilkbaharında dünyanın geri kalanı tarafından arkalarından gözyaşı dökülmeden ve farkedilmeden aniden yok oldular. Bir zamanlar Yunanistan'ın bütün ülkenin etrafına dağılmış büyük bir Türk nüfusuna sahip olduğuna bile inanmak zordu. Bu ailelerin arasında varlıklı çiftçiler, tüccarlar, memurlar yaşıyordu ve yüzlerce yıl boyunca burada yaşamış ve buraları kendi yurtları olarak kabul etmişlerdi... Kasıtlı ve acımasızca öldürüldüler ve hiçbir zaman pişmanlık gösterilmedi.'
Tripoliçe’ye Yunan Bayrağını diken Panayotis Kefalas, resmedilmiştir. Arka planda bir kısmı yıkık bir camii, camiinin önünde de yerde yatan Türk şehitleri dikkat çekmektedir.
Yunan komutan Teodoros Kolokotronis ise anılarında 32.000 kişinin katledildiğini yazmış ve cesetlerin çokluğundan atının şehir duvarlarından saraya kadar toprağa basmadığını iddia etmekteydi. 11 Şubat 1821 günü, ABD'de yayınlanan The American Mercury gazetesi şehirde yaşanan katliamda 20.000 Türk'ün öldürüldüğünü yazdı; ama şehirde bundan önce altı yüz Yunan ile yedi papazın da öldürüldüğünü de bildirdi. Justin McCarthy'ye göre The American Mercury öldürülen Yunanları Tripoliçe'de yaşanan katliam için bahane olarak göstermeye çalıştı. Tripoliçe katliamından sonra, devrimin ilk aylarında Mora'da da Müslümanlara karşı sistematik katliamlar uygulandı. Tarihçiler, bu devrimler esnasında en az 20.000 Müslüman'ın katledildiğini tahmin etmektedir. Steven Bowman, Yahudilerin de çok fazla sayıda katledildiğini belirtti: 'Böyle bir trajedi, Yahudilere karşı özel olarak uygulanmamıştır. Tripolis'teki Türk katliamlarından sonra güneyde kalan son Osmanlı kalesine de Yahudiler sığınmıştı. Öyle görünüyor ki, Yahudilerin de katledilmesi, Türklerin katledilmesinin diğer sonucudur.' İzmir İşgali ve Katliamlar Levanten ressam Vittorio Pisani İtalyan baba ve Yunan bir annenin oğlu olarak 1899'da Korfu Adası'nda doğmuş 1906 yılında İzmir'e gelmiştir. Yunan işgalinin yaşandığı sırada 20 yaşında olan Pisani, şahit olduğu katliamı belgeselleştirdiği suluboya çalışmaları ile dikkat çekmiştir. Sarıkışla’da Üsküdarlı Fethi Bey Kur’an başında ilk süngüsünü yerken, Metropolit Hristostomos elinde haçıyla Türk kanı içmeye çağırıyor, Yunan askerlerini katliama teşvik ve tahrik ediyordu. Yunan askerleri öldürdükleri Türkleri, ayaklarından sürükleyerek denize atıyordu. 15 Mayıs 1919 sabahı 8.40 sularında İzmir Limanına yanaşan Patris zırhlısı'ndan inen işgal birlikleri Konak Meydanı'nda sicim gibi yağan yağmurun altında, öç alma duygusu ve yıkıcı bir nefretin sarhoşluğuyla önlerine çıkan bütün Türkler’i yaşlı, çocuk demeden öldürüyordu. İşgalin hemen ardından Yunan askerlerinin Türk evlerini talan etmeye, kadınlara tecavüz etmeye başlamasıyla Türk dostu olarak bilindikleri için Pisani ailesi de bu yağmadan nasibini almış, üzerlerindeki bir kaç parça elbise ile İtalya'ya döndük zorunda kalmıştır. 1919 yılının Haziran ayında İzmir'den ayrılan Vittorio Pisani ve bir daha İzmir’e dönmedi. Roma'da yayımlanan 'La Tribuna İllustrata' gazetesinde İllüstratörlük yaptı ve 1963'e kadar bu görevi sürdürdü. 27 Nisan 1974'de vefat eden Pisani'nin mezarı, Fara D'alpaga'dadır. Yunan işgalcileri benzeri vahşeti Afyonkarahisar'ı işgal ettikleri sırada da yapmıştılar.İşgal Günlerinde Afyonkarahisar, 1921
Afyonkarahisar, Yunanlılar tarafından iki kez işgal edilmiştir. Birinci işgalde (28 Mart-7 Nisan 1337/1921) düşman kısa bir süre, ikinci işgalde ise (13 Temmuz 1337/1921-27 Ağustos 1338/1922) bir yıldan fazla kalmıştır. Bu arada her türlü zulüm, katliam, ırza geçme, gasp, soygun vs. kötülük ve melaneti denemiştir.Afyonkarahisar'ı işgal eden yunan askerleri
2 Ekim 1921 tarihinde Deper köyü basılarak köy halkından bir kısmı, Yunanlılar tarafından tüfek ve dipçik darbeleri ile öldürülmüş, bu arada köy yağmalanmış, kadınlar camiye kapatılmış, köy halkından götürdükleri yüz kişiden köyün imamı ile köy idare heyeti üyeleri dizlerinden kesilerek öldürülmüş, diğerleri ise Akçeşme mevkiinde kurşuna dizilmiştir.Yunanlılar, işgalleri sırasında şehir merkezinde evlere saldırmış, zor kullanarak Türk’ün canına, malına ve namusuna göz dikmişlerdir.
27 Ağustos 1922'de Afyonkarahisar'dan kaçmak zorunda kalan yunan askeri ile birlikte, şehirde onlara destek ve yataklık yapan bütün rum ve ermeniler de kaçmışlardır. Yazının sonuna, özellikle bu yazıyı okuyan Yunan arkadaşlara hatırlatma olsun diye yazıyorum, 450 yıl Türk egemenliğinde kaldığınız süre boyunca, ne dilinize, ne dininize ne de namusunuza kimse dokunmadı. Her zaman ayrıcalıklı vatandaş oldunuz, askere dahi alınmadınız, ticaret yaptınız, zengin oldunuz, sizin güvenliğinizi Osmanlı Türk askerleri sağladı. Ancak ihanet ettiniz, kendi komşularınızı katlettiniz, çoluk çocuk, kadın, yaşlı demediniz, soykırım yaptınız. Hiç bir Türk Müslüman eseri bırakmadınız. Hepsini yaktınız, yıktınız. Yeni Türkiye kurulurken, sırtını dayadığınız batılı ülkelerin desteği ile, savaştan yenik çıkmanıza rağmen Adalar Denizi'ndeki (ege denizi isimlendirmesi yunanlılara aittir) bütün adaları işgal ettiniz, oralarda yaşayan bütün Müslüman Türk halka zulmettiniz. Şimdi de kalkıp, hem Adalar Denizi'nde hem de Akdeniz'de bütün Münhasır Ekonomik Bölgelerimizi işgal etmeye çalışıyorsunuz. Karşınızda kendi silahlarını ve kendi gemilerini üretebilen bir bölgesel güç olan Türkiye var. Dengeli ve hakkaniyete uygun taleplerinizde işbirliği noktasında her zaman görüşürüz. Ancak, haklarımızı gaspetmeye kalkarsanız, boyunuzdan büyük ve haddinizi aşan cüretkarlıklarınızda karşılığını bulacaksınız. Kaynaklar: Selami Haktan Doç. Dr. Ali Fuat Örenç Yusuf Ilgar, Afyonkarahisar'da Yunan Vahşeti, Kocatepe Gazetesi Hasan Özpınar, İşgal günlerinde Afyonkarahisar Ahmedpaşazâde Mir Yusuf. Mora Vak’asına Dair Ba’zı Malumât. Fatih Millet Kütüphanesi Finlay, George (1861), History of the Greek revolution J. M. Wagstaff, War and Settlement Desertion in the Morea, 1685-1830 Phillips, Alison W. The War of Greek Independence, 1821 to 1833 William St. Clair - İngiliz Tarihçi